ABD'nin Latin Amerika planı

-
Aa
+
a
a
a

Lima - Peru’nun Cusco kentini tanıtan bir yazıda, “Güneşe ve Tanrıya en yakın kent” tanımlanması yapılıyor. Oysa yalnız Peru değil, Rio Grande nehrinden Arjantin’in güneyine kadar bütün Latin Amerika tanrıdan ziyade ABD’ye daha yakın duruyor. ABD özellikle Bolivya’daki kitle ayaklanmasından gerekli dersleri çıkararak yeniden “arka bahçesi”ndeki gidişata müdahale etmeye hazırlanıyor. Zaten bu durumun ilk sinyali Başkan Bush’un Eylül ayında Senatoya gönderdiği “ALCA’nın (Amerikan Ülkeleri Serbest Ticaret Anlaşması) yeniden canlandırılması için çalışmalar yapılması gerektiğine” ilişkin notu ve hemen arkasından da Condoleezza Rice’nin SIP’ye (Asosicion Interamericano de Prensa) yaptığı “Latin Amerika politikamızda değişiklikler olabilir” açıklamasıydı.

 

Başkan Bush, Ticaret Bakanı Yardımcısı Peter Allgeier’i özel olarak görevlendirerek Latin Amerika ülkelerinde bir diplomasi trafiği yaratmasını ve ayrıca ALCA’nın canlandırılması için zemin yoklaması yapmasını istedi. Bush’a göre özellikle Brezilya Başkanı Lula’nın alternatif bölgesel güç olma eğilimine ve de MERCOSUR’un (Güney Amerika Ülkeleri Serbest Ticaret Anlaşması) güçlendirilmesine ilişkin verilecek en iyi yanıt ALCA planının devreye sokulmasıydı. Ticaret Bakan Yardımcısı Allgeier ilk planda 20-21 Kasım tarihleri arasında Arjantin ve Brezilya ekonomi bakanlarıyla

 4+1=2 eder mi? Peter Allgeier, Latin Amerika'da yoğun temaslarda bulunuyor (Reuters)

görüşüp, 12–13 Ocak tarihleri arasında Meksika’nın Monterrey kentinde bir başkanlar zirvesinin yolunu açmaya çalışıyor. Allgeier şimdiye kadar yaptığı görüşmelerde Şili Başkanı Ricardo Lagos ve Uruguay Başkanı Jorge Battle’den olumlu yanıt almıştı; Arjantin ve Brezilya da görüşmelere olumlu yanıt verince bir anlamda ABD’nin ALCA planının yolu açılmış oldu.

 

ABD’nin Truva atı: Kolombiya

 

ABD’nin yeni Latin Amerika planı bir anlamda “zengini yola getirip fakiri hizaya getirme” mantığından oluşuyor. Buna göre ABD, bölgenin nispeten güçlü ekonomileri olan Arjantin, Şili, Uruguay ve Brezilya ile kendisinin de dahil olduğu dörtlü bir çekirdek pakt kurmayı hedefliyor. Ama bu planın işlemesi Brezilya’nın ikna edilmesine bağlı. Tabii bütün bu planlar ABD’nin önce Arjantin’in borçlarını uzun vadeye yayacağını açıklaması ve ardından da Bolivya’daki kitle gösterilerinden çıkardığı derslere dayanıyor. Tamamen teorik planda kalan ve özellikle ALCA’ya karşı muhalefeti göz ardı eden bu planın Latin Amerika’da yeni çatışmalar doğuracağını görmek için bölgedeki ülkelerin yaşadığı sorunlara göz atmak yeterli.

 

ABD’nin bölgedeki en büyük destekçisi olan Kolombiya’da gecen hafta sonu referandum gerçekleştirildi. Referanduma katılan 11 milyon kişi yeni ulusal pakt, yolsuzluğun önüne geçilmesi, politik sistemdeki değişikliklere ilişkin 15 soruya yanıt verdiler ama, bu referandumun asıl anlamı, Başkan Uribe’nin konumunun sorgulanmasıydı. Sonuçta başkent Bogota’da Polo Demokratica Indipidiente (PDI) adayı Luis Eduardo Garzon’un referandum tekliflerinin daha çok oy toplaması dışında, Başkan Alvaro Uribe güven tazelemiş oldu ve böylelikle FARC’a (Fuerza Armada Revolucionario Colombiya - Kolombiya Devrimci Ordusu) karşı savunma tedbirleri daha da arttırılacak. Yine FARC’a karşı mücadele sırasında Venezüela ve Ekvador sınırına yapılan saldırılar, bölgede yeni sorunlar doğmasına neden olacak gibi gözüküyor. Sonuçta Kolombiya, ABD’nin Latin Amerika’ya müdahale planının en önemli halkası ve şu anda ABD için pürüz yaratmıyor.

 

Şili’de Başkan Ricardo Lagos, bir anlamda ALCA’nın kıtada etkin olmasına önayak olan TLC (Tratado de Libre Comercial - Açık Ticaret Anlaşması) planına uyacağını açıkladı. Bölgenin bu en güçlü ülkesinin bir anlamda ekonomik gelişime destek olacağına inandığı TLC’ye arka çıkması ABD’nin ALCA’yı güçlendirme planının önündeki pürüzleri kaldıran etmenlerden. Lagos’un verdiği desteğin bir benzeri de Meksika Başkanı Vicente Fox’tan geldi. Başkan Fox, Eylül ayında Bankok’ta Başkan Bush’la yaptığı görüşmede yalnızca Irak krizini değil, Latin Amerika’daki gelişmeleri de değerlendirdi. Başkan Fox’un ve ABD’nin ilişkilerinin artırılmasının önünde iki engel var: İlki Zapatismo muhalefeti, ikincisi ise en son yerel seçimlerde birçok belediye başkanlığı kazanan Partido Revolucianoria Instuticional’in (PRI - Devrimci Kuruluş Partisi) varlığı.

 

 Brezilya lideri Lula de Silva, XXII. Sosyalist Enternasyonel'in açılış konuşması sırasında (Reuters)

ABD’nin ALCA planı konusunda en büyük pürüzü yaratan Brezilya’da ise, Başkan Lula MST ile (Movimiento Sin Tierra - Topraksız Köylü Hareketi) ile sorunları gidermek için yılbaşına kadar süre tanınmasını isterken, MST liderlerinden Joao Pedro Stedle “yılbaşına kadar sorunların çözümü için bekleyeceklerini, fakat seçimler sırasında Lula’ya verdikleri desteğin karşılığını görmek istediklerini” söyledi.  Tabii Recife kentinde geçen hafta toprak reformu ofisinin işgal edilerek 30 kişinin rehine alınması MST’nin yılbaşına kadar yalnızca beklemekle kalmayacağının ilk işaretiydi.

Başkan Lula’nın diğer bir sorunu ise, PT (Partido Trabajo - İşçi Partisi) içerisinde Joao Batista baba ve Helena Heloisa’nın başını çektiği muhalefetin etkinliğini artırması. Bu anlamda Temmuz ayındaki Lula’ya karşı uyarı grevi PT içerisindeki tartışmaların önemli bir dönemeciydi. Başkan Lula bir yandan özellikle Arjantin’le birlikte MERCOSUR’u harekete geçirmeyi planlarken, öte yandan Güney Afrika ve Hindistan’la birlikte bir tür G-3 oluşturmanın yollarını arıyor. Kısacası ABD’nin ALCA planı, hatta Latin Amerika’daki etkinliğini artırmanın yolu Brezilya’dan geçiyor. ABD’nin 4+1 planının nasıl sonuçlanacağı Brezilya’nın tavrına bağlı...

 

Gül bahçesinin dikenleri...

 

Kostarika’da geçen hafta sonu başlayan telekomünikasyon hizmetlerinin özelleştirmesine karşı başlatılan eylemler hükümeti zorda bırakıyor. Hatırlanacağı gibi sağlık hizmetlerindeki özelleştirmeye karşı 9 ay süren genel grev sonucunda hükümet özelleştirme planını durdurmuştu. Sosyal İşçiler Sendikası (CCss) Başkanı Albino Vargas, ”hükümeti neo-liberal politikalardan vazgeçmesi konusunda uyardıklarını” açıkladı. Vargas’ın bu sözleri bir anlamda Kostarika’da sert çatışmaların habercisi gibi. ABD’yi kaygılandıran gelişme ise başta El Salvador olmak üzere, Guatemala, Dominik Cumhuriyeti ve Panama’da yapılacak olan seçimler. El Salvador’da iktidarın en büyük adayı olan FMLN (Farabundo Marti Ulusal Cephesi) ALCA’dan çıkılacağını, neo-liberal politikalara son verileceğini ve başta Küba olmak üzere Çin, Vietnam gibi ülkelerle ticari ilişkileri artıracaklarını duyurdu. Panama ve Dominik’te ise ABD’yi destekleyen partiler hızla prestij kaybediyor.

 

Bolivya’da yeni Başkan Carlos Mesa, referandumun hayata geçirilmesi için 90 günlük süre istedi. Başta COB (Central de Obrero Bolivia - Bolivya Merkez İşçiler Sendikası) olmak üzere muhalif hareketler bu 90 günlük süre içerisinde hükümet üzerindeki baskılarına devam edeceklerini duyurdu. Muhalefet hareketi yalnızca yeni doğalgaz yasasını ya da kokanın serbest bırakılmasını değil, ALCA’dan çıkılmasını da talep etmişti. Kısacası ABD’nin ALCA planını hayata geçirme çalışması hiç de göründüğü kadar kolay olmayacak ama, şimdilik ortada olan gerçek, “arka bahçesi”ne yeniden yöneleceği ve önümüzdeki birkaç ayın önemli gelişmelere gebe olduğu...